Süleymaniye Camii başta olmak üzere, çeşitli mekanlarda turistlerle yaptığımız islam'a dair bilgilendirici konuşmalardan bazılarının sonuçlarını sizlerle de paylaşmak istedik.
Arjantin'den Maria

17.01.2024'de Süleymaniye cami'sine girdiğimde İspanyolca Kuran tercümesi alan orta yaşlı bir hanım gördüm, yanına gidip tanıştığımda bana ‘İslam in Sixty Minutes’ adlı kitabın İspanyolcası olup olmadığını sordu. Cevabım hayırdı fakat vakti varsa kitapta yazanları İspanyolca aktarabileceğimi söyledim ve akabinde diğer aile üyeleriyle birlikte oturup İslam hakkında konuşmaya başladık. Hali hazırda bilgi sahibiydi fakat özellikle miras hukuku gibi hususlarda soruları vardı, nitekim mesleğinin avukatlık olduğunu da belirtmişti. Bu ve benzeri sorularını yanıtladıktan sonra ona neden hala Katolik olduğunu sordum, cevabı aslında ziyadesiyle klasikti: “Katolik bir ülkede büyüdüm, katolik bir okulda ve aile ortamında yetiştim. Bahsettikleri tanrıya -Teslise- inanmıyorum fakat bu benim kültürüm” dedi. Benim yanıtım ise şu oldu: “Yanlış yaptıklarını bildiğin halde onları sırf çoğunluk oldukları için takip edersen, kıyamet günü Allah’a ne hesap vereceksin?”. “Beni dinine almaya mı çalışıyorsun yani?” dedi, “Evet” dedim. “Çok isterim Ahmet” diye yanıtladı ve önce İspanyolca sonra Arapça şehadet getirdi. Camideki tüm hanım ekip arkadaşlarımızla sarılıp tokalaştı ve kendisine hediye ettiğim Kuran tercümesini Süleymaniye'nin kubbesine doğru kaldırıp “Ey Allah bana bunu bahşettiğin için şükrediyorum” mealinde bir dua etti ki bu kadar samimi bir iman karşısında şaşıp kaldım. Camiden çıkarken son sözleri “Allahu ekber, artık ben müslümanım!” oldu.
Meksika'dan Juan ve Ximana

22 Aralık 2023 Cuma günü vakit ikindiye yakınken başka bir gönüllü arkadaşımın iki turistle konuştuğunu görüp ben de yanlarına oturdum. Öğrendim ki bunlar beraber seyahat eden Juan ve Ximana isimli Meksikalı iki kardeşmiş. Gönüllü arkadaşımın davet çabaları kısa süre sonra sonuç verdi ve ikisi de İslam’ı oturdukları yerde kabul etti. Etraftaki diğer takım arkadaşlarımız hemen yanımıza gelip yeni din kardeşlerimizi sarılıp tebrik ettiler.
O an ikindi için kamet getiriliyordu ben de kardeşlerden erkek olana benimle namaza katılmasını teklif ettim, o da hevesle kabul etti. Beni taklit etmesinin yeterli olduğunu söyledim ve yanyana namaz kıldık, akabinde Kuran tilaveti dinledik. Tüm bu süreçten çok keyif almışa benziyordu. Yerimizden kalktıktan sonra kendisini cemaatin rastgele üyelerine tanıtıp onlara “bu kardeşimiz Meksika’dan, az önce İslam’ı kabul etti” diyerek Juan’ı kucaklamalarını teklif ettim ve Süleymaniye Camii imamı dahil yeni dostumuzun boynuna sarılıp tebriklerini iletti. Kalben tasdik ettiği yalnızca birkaç kelime ile İslam kardeşliğinin yeni bir üyesi olduğunu hissetmeye başlamıştı ve yanımdan ayrılmadan önce İslam’ın huzurunu şimdiden hissetmeye başladığını söyledi.
Brooklyn'den Shawn

17 Aralık 2023 Pazar günü ikindi vaktinde Mısırlı hanım bir gönüllümüzü tek başına seyahat eden, daha sonra isminin Cook Shawn olduğunu öğrendiğim genç bir turistle sohbet ederken gördüm. Aradan saatler geçtikten sonra vakit akşam olmuştu fakat onların sohbeti hala aynı ritim ve hararetle devam ediyordu. Akşam namazını kılıp gönüllü arkadaşlarımızın arasına döndüğümde bana ABD Brooklyn'den gelmiş henüz 21'indeki bu turistin gönüllü arkadaşımızla sohbetini, saatlerce oturduğu yerde şehadet getirerek sonlandırdığını duydum. Gönüllü arkadaşımız Shawn'ı merkeze davet etmişti ve tevekkeli o akşam da tüm gönüllü arkadaşlar birlikte akşam yemeği yemek üzere plan yapmıştı. Shawn ve sonradan tanıştığımız Türk arkadaşı ile merkez binamızda akşam yemeği yedikten sonra uzun soluklu ve aynı zamanda yeni bir müslümanın bilmesi gereken detaylarla dolu sohbetimize başladık. İki saatlik sohbetimizin sonunda merkezden ayrılıp Fatih'te kısa bir tur attıktan sonra kendisini oteline dönmek üzere metroya bindirdik. Shawn İstanbul'daki seyahatinin sonunda Türkiye'den ayrıldı fakat biz çoktan ona destek sağlaması için memleketindeki müslüman bir arkadaşımızla iletişime geçtik. Bir gayrimüslimin hidayetine vesile olmak bizler için şüphesiz tarifsiz bir lütuf fakat görevimiz burada bitmiyor. Şehadet sonrası süreci takip edip destek sağlamak, onlara camide İslamın şartlarını saymak kadar önemli. Bu, onlar için olduğu kadar bizim için de bir maraton.
Kolarado'dan Alex

16 Aralık 2023 Cumartesi günü cami içinde bulunduğum esnada tanıştığım turistlerden biride ABD'nin Kolarado eyaletinden çıkıp Mısır'ı haftalarca turlamış ve daha sonra İstanbul'a gelmiş Alex isimli genç bir gezgindi. Yaklaşıp kendimi tanıttıktan sonra ona her zamanki gibi önce Süleymaniye Camiini tanıtıp daha sonra İslamı tebliğ etmeğe başladım. Alex gün içerisinde konuştuğum diğer turistlerden farklı bir alaka ile beni dinliyordu, belli ki bu seyahat onun için yalnızca turistik bir macera değil; İslam beldelerinde geçirdiği hatırı sayılır günlerden sonra manevi bir arayışa dönüşmüştü. Acelesi yoktu, ben de onu merkeze davet ettim ve baş başa üst kattaki toplantı odasına çekildik. O birbiri ardına sorular sordu, bende sabırla ve nezaketle cevap verdim. Üç saatlik sohbetimizin sonunda artık akşam olmuştu ve merkezdeki bir başka gönüllü arkadaşımızın hazırladığı akşam yemeğine katılmak üzere alt kattaki salona indik. Tüm gönüllülerin ona hususi ihtimam gösterdiği birkaç saatlik sohbetin sonunda Alex'i bizimle beraber ayrılıp tatlı yemeye davet ettim. Gönüllülerimizinden birkaçı ile birlikte yanımıza Alex'i de katarak ona cami dışındaki hayatımızı göstermek üzere bizimle vakit geçirmenin iyi bir fikir olduğunu söyledik. Zira davet faaliyetimizin yanı sıra cami dışındaki sosyal hayatımızı göstermeği, gönüllüler olarak aramızdaki dostluğu sergilemeği de ziyadesiyle mühim buluyoruz. Alex'i birkaç hafta ağırlama fırsatı bulduk. Beraber yemek yedik, camide omuz omuza namaz kıldık. Her ne kadar öğrenecek daha çok şeyi olsa da Alex de artık bizden, Müslüman kardeşlerimizden biri.
O gün cuma namazı için Çamlıca Camii’ne gitmiştim. Namazdan sonra, sütunlara yaslanmış bir çift fark ettim. Tanıştığımızda, kadının aslen Şilili, adamın ise Faslı olduğunu ve İtalya’da yaşadıklarını öğrendim.
Kadının katolik, adamın Müslüman olduğunu öğrenince acaba eşi ona İslam’ı anlatmış mıdır diye düşündüm. Ben anlatsam sıkılır mıydı, baskı hisseder miydi?
Bir an tereddüt ettim. Fakat eşi heyecanla, “Lütfen, ona anlat” dedi. Bu söz bana cesaret verdi.
İspanyolca konuşmaya başladım. Normalde akıcı konuşmakta zorlanırım ama o an Allah kolaylaştırdı, kelimeler sanki önceden hazırlanmış gibi rahatça döküldü dilimden.
Davet eğitiminde öğrendiğimiz sırayla, Allah’ın mesajını adım adım anlattım. Kadın büyük bir merakla dinliyordu, sanki bu hakikatleri ilk defa duyuyordu.
İman esaslarını ve İslam’ın beş şartını tek tek ele aldık, her birini dikkatle açıkladım. Sorularını cevapladıktan sonra her şey aklına yatmıştı. Sonunda, onu kelime-i şehadet getirmeye ve yeni bir hayata başlamaya davet ettim.
“Hazırım,” dedi.
Gözyaşları içinde, önce İspanyolca, sonra Arapça olarak şehadet getirdi. O an fark ettim ki, yalnızca o değil, aynı zamanda eşi de imanını yeniden tazeliyordu.
Ona İspanyolca bir Kur’an hediye ettim, fakat yanımda yeni Müslümanlar için hazırlanan set yoktu. Ayasofya’yı ziyaret için biletleri olduğunu öğrenince, onları oraya götürmeyi teklif ettim ve bu arada medresedeki kardeşlerimizden set hazırlamalarını rica ettim.
Yolda, çocukluğundan beri Katolikliğe dair bazı şüpheleri olduğunu anlattı. Biz de İslam’ın güzelliğinden, Peygamberimizin (s.a.v.) sözlerinden ve bir Müslümanın yaşam biçiminden bahsettik.
Ayasofya’ya vardı, ne yazık ki biletleri olmasına rağmen içeri alınmadılar. Üzüldüler ama Allah’ın onlar için daha güzel bir planı vardı. Medreseye geçtiğimizde, kardeşlerimiz onları sıcak bir şekilde karşıladı. Yeni Müslüman seti, yemekler ve tatlılar hazırdı. Beraber abdest alıp namaz kıldık.
Günün en büyük sürprizi ise akşam oldu: Sabah “turist” olarak giremedikleri Ayasofya’ya, bu kez Müslüman olarak akşam namazı için girdiler. Birkaç saat önce giremediği yere, bu kez imanla, onurla girmişti.
Yaklaşık üç ay önce Josep ve eşiyle bir cami ziyaretinde tanışıp onlara İslam’ı anlatmıştım. Duyduklarından etkilenmiş ama ayrılırken kiliselerine çok bağlı olduklarını söylemiştiler. Açıkçası, onlardan bir daha haber alacağımı hiç beklemiyordum.
Fakat bir ay sonra Josep’ten bir e-posta aldım:
 “Tam olarak nedenini açıklayamıyorum ama cami ziyareti ruhani yolculuğumda olağanüstü bir etki bıraktı. İnanın 20 yaşımdan beri hayatım inzivalar ve meditasyonlarla geçti. Ama şu an Bakara Suresi’ni okurken hissettiklerimin akılla izahı yok.”
Sonraki e-postalarında kendisinden daha fazla bahsetti. Emekli bir psikiyatristti, yalnızca Hristiyanlığı değil, Zen Budizm’ini de araştırmış ve şöyle yazmıştı:
 “Kur’an’la temas etmek, özellikle Bakara Suresi, zihnimi tüm sıkıntılardan arındırıyor. Sadece birkaç ayet okuduktan sonra bile anında bir ferahlık hissediyorum. Daha önce yaşadığım hiçbir şeye benzemiyor. Kur’an’ı elimden bırakamıyorum, sanki beni bir mıknatıs gibi kendine çekiyor.”
Zamanla namaz kılmayı denemeye başladı ve artık “Tanrı” kelimesinin yerini “Allah” almıştı. İkinci buluşmamızda ona sonunda şu soruyu sordum:
 “Şu anda kendin için ‘Ben Müslümanım’ diyebilir misin?”
 Hiç tereddüt etmeden, “Evet,” dedi. Hatta daha önce kendi kendine şehadet getirmeyi denediğini itiraf etti. SubhanAllah, biz de o an birlikte şehadet getirdik.
Camide davet yaptığım bir gün kitaplığın yanında bir turist gördüm. O da o sırada Almanca bir Kur’an meali aldı eline. Yanına gidip elindekinin ne olduğunu bilip bilmediğini sordum. “Peygamber Muhammed’in sözlerini içeren bir kitap sanıyorum,” dedi.
 İşte sohbetimiz orada başladı. Kur’an, Kur’an’ın anlamı ve onu nasıl Allah’ın kelamı olarak tanıdığımız üzerine konuştuk. Allah’tan, peygamberlerden, dinin anlamından ve hak dinin aslında tek olduğundan bahsettik. Sonra İslam’ın özüne, ardından da pratik yönüne geçtik. Allah’la nasıl bağ kurabileceğimiz üzerine konuştuk.
Ona iman esaslarını anlattım, altı şartı tek tek açıkladım. Her birini kabul etti. Sonra kendisine İslam hakkında düşünmesini söyledim. Düşünceli bir şekilde şöyle dedi:
 “Bilmiyorum... Bunların hepsi benim için çok yeni, biraz düşünmem gerek.”
Nazikçe sordum: “Sence bir gün Müslüman olur musun?”
 “Belki... bilmiyorum. Şu anda öyle hissedemiyorum,” diye yanıtladı.
Sohbetimizin sonuna doğru bana şu soruyu sordu, gerçekten etkileyiciydi:
 “Kur’an’ı belirli bir sırayla mı okumalıyım? Onu anlayabilir miyim, yoksa özel bir bilgiye mi ihtiyacım var?”
Ona, herkesin Kur’an okuyabileceğini ve anlamından pay alabileceğini söyledim. Zaten meal elindeydi, ona rastgele bir sayfa açıp beraber bir ayet okumayı önerdim.
Yunus Suresi’nin 103–109. ayetlerini seçti. Okurken gözle görülür şekilde etkilendi. Ben de gözyaşlarıma engel olamadım. Ardından derin bir sessizlik oldu. Öyle bir sessizlik ki artık kelimelere gerek kalmamıştı.
Akşam ezanına on dakika kalmıştı. Ona, “İstersen namazda bunun üzerine düşünebiliriz, sonra tekrar konuşuruz,” dedim. Kabul etti.
Ama namaz başlamak üzereyken tekrar yanıma geldi ve şöyle dedi:
 “Söylemek istiyorum. Hazırım. Hissediyorum.”
Ve orada, o anda kelime-i şehadet getirdi. Elhamdulillah.
Beni en çok etkileyen şey, onun derin bir şekilde düşünüyor olmasıydı. Namaz hakkında konuşurken “Kalbimi nasıl arındırabilirim?” gibi içten sorular soruyordu. Kur’an hakkında konuşurken de “Onu nasıl okuyup anlayabilirim?” diyordu. Bu, tek taraflı bir konuşma değildi. Dinliyor, bağlantılar kuruyor, düşündüklerini içselleştiriyordu.
Anlattıklarım ona mantıken tamamen uygun gelmişti, ama duygusal olarak her şey hâlâ yeniydi. Fakat o ayetleri okuduktan sonra içinde bir şeyin değiştiğini hissetti. Ve bunu görmezden gelmek yerine, hem kendisine hem de Allah’a karşı samimi olmayı seçti.
Bu, büyük bir karardı. Ama o, bu adımı atacak kadar alçakgönüllü ve cesurdu. Şehadet getirdi ve hemen ardından akşam namazı başladı. Fatiha’dan sonra imam şu ayeti okudu:
“Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığında, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.”
 (Furkan Suresi, 25:73)
Valide-i Cedid Camii’nde gönüllü kardeşlerimizden biri kitaplığı düzenlerken Allah karşısına Fransız bir turist çıkardı. Gönüllümüz farklı dilleri konuşuyor olmalarına rağmen pes etmedi. Fransızca bilen bir gönüllü bulabilmek umuduyla onu Mihrimah Sultan Camiine götürdü. Ancak orada da iletişim zordu. Oradaki gönüllü kardeşimiz, Süleymaniye’de Fransızca konuşan gönüllüler olduğunu söyledi. Kardeşimiz de turisti bizzat oraya kadar götürdü.
Süleymaniye’de nihayet onunla tanıştığımızda, zaten imanın altı şartına inandığını öğrendik. Peygamber Efendimizin ﷺ adı anıldığında sevgiyle “selam onun üzerine olsun” diyordu. Hatta bir defasında bunu Arapça söyledi!
Ona neden hâlâ kelime-i şehadet getirmediğini sorduk. “Kendimi yeterince iyi ya da layık hissetmiyorum,” dedi. Biz de ona İslam’ın mükemmellik değil, samimiyet dini olduğunu anlattık, meleklerle insanların farkından bahsettik.
Bu güvenle kalbi yumuşadı. Orada şehadet getirdi. Bu anın kader olduğunu, Allah’ın güzel planının bir parçası olduğunu söyledi. Ardından din kardeşleriyle birlikte ikindi namazına katıldı.
🌿 Bu hikâyenin güzelliği, o turistin yolculuğuna kaç gönüllünün dokunduğunda, kaç camiden geçtiğinde ve her küçük çabanın ilahi bir nakış gibi birbirine bağlanışında gizli. Bu, tek bir kişinin değil, Allah’ın bereketiyle gerçekleşen bir ekip çalışmasıydı.
Allah, onun adımlarını İslam üzere sabit kılsın, onu ve hepimizi her geçen gün iyilikte daha da ilerletsin.
Made on
Tilda